Biraz Avrupa Birliğinden bahsedelim. Bu gayet yalın ve anlaşılır bir yazı olacak. Fazla ayrıntıya girmeden, çünkü çok uzun bir yazı dizisi gerekir. İlk olarak Avrupa Birliğinin mevcut durumuna bakalım.
AB 27 üye (Ve bu yıl sonuna kadar İngiltere) ülkeden oluşan bir birlik. Bu birlik daha çok ekonomik bir birlik durumunda şu an. Kültürel, askeri ve siyasi birlik oluşturmak ile ilgili çeşitli çalışmalar olasa da,
bu konularda henüz fazla ileri gidebildikleri söylenemez.
Bu ülkelerin 19'u Euro'yu para birimi olarak kullanıyor, hala ulusal merkez banklarının rolü güçlü bir şekilde devam ediyor. Buna benzer pek çok etmene baktığımızda aslında ekonomik olarak bile tam bir birlik oluşmuş durumda değil.
Bu ekonominin lokomotifi olan bazı ülkeler var. Sırası ile Almanya, İngiltere (ayrılıyor), Fransa, İtalya, İspanya,.... AB ekonomisini ayakta tutan bu başak ülkeler ve onlara ait şirketler. Üye olan diğer ülkelere baktığınızda ekonominin ve kişi başı gelirin yükseldiğini göreceksiniz. Bu o ülke ekonomilerinin ve şirketlerinin büyümesi ile değil, bu başak ülkelere ait şirketlerin yatırımı ve o ülkelerin ekonomilerini ele geçirmeleri ile oluşuyor.
Yani Balkanlar ve doğu Avrupa ülkeleri, genelde ucuz iş gücü ve tüketime aç olan borçlanabilecek ülkeler konumda. Bu şirketler bu ülkelerde bulunan görece olarak daha küçük işletmeleri alarak yada batırarak hakim oluyorlar. Yaptıkları yatırımlar ile istihdamı arttırıyorlar. Bir yandan satın aldıkları bankacılık sistemi üzerinden düşük faizli krediler veriyorlar. İş bolluğuna kavuşan bu eski fakir ülke vatandaşları durumdan memnun tabi. Kredilerini alıp, ev araba sahibi oluyorlar, tatillere çıkıyorlar yani tüketiyorlar. Bu yüksek borçluluk seviyesi ve ülkelerine ait olmayan ekonominin/şirketlerin uzun vadede onlara getireceklerini düşünmüyorlar. AB'nin sonsuza dek ayakta kalacağını varsayarak.
Size bir örnek vereyim, Polonya. Polonya'da gerçekten ciddi bir istihdam var. İş bulmak kolay. Baktığınızda Polonya'da istihdamın büyük bir kısmı yabancı şirketler tarafından sağlanıyor. Alman, Fransız, Amerikan,... ve diğer zengin ülkelerin şirketleri tarafından. AB içinde ucuz iş gücüne sahip olması dolayısı ile muazzam yatırım alıyor. Ekonomisi büyüyor. Refah seviyesi artıyor.
Bu şirketlerde iş bulan mutlu Polonyalılar, mutlu mesut bir şekilde her ay maaşlarını alıyorlar. Ardından maaşları ile marketlere gidiyorlar. Bu marketlerde alışverişlerini yapıyorlar. Peki bu marketler kimin? Alman, Fransız, İspanyol... marketler. Ardından gidip kıyafet alıyorlar. İtalyan, İspanyol, ... giyim mağazaları. Ardından ev almak istiyorlar. Ev fiyatları çok pahalı bu arada. Ama sorun değil çünkü çok cazip 30 yıl vadeli krediler var. Krediyi alıp evlerini alıyorlar. Bankalar İngiliz, Amerikan, Hollanda... merkezli bankalar (Tabi çoğu eski Leh bankası). Aralarda tabi tek tük Polonyalı giyim mağazası hala var. Yada marketlerde ürünleri yer alan Polonya şirketler. Ama az miktarda ve katma değeri daha küçük sektörlerde.
Bu durum sizce nedir? Bu yabancı şirketler Polonya halkına önce iş veriyorlar. Ardından 20-30 yıl borçlandırıyorlar. Kendilerinden kopamayacak hale getiriyorlar. Verdikleri maaşı da, yine kendi marketleri, bankaları, tüketim sistemi üzerinden geri alıyorlar. Yani Polonya halkı zengin Avrupa ülkeleri ve şirketlerinin modern kölesi olmuş durumda.
Şu an mutlu bir Polonyalı nesil var. Gezip tozup yaşıyorlar. Hallerinden memnunlar. Yarın yokmuş gibi. Yarın AB dağılır ise ne olur? Bilemiyorum. Bu yabancı şirketlerin binaları bile kiralık, satın bile almıyorlar. Bu durum bile ne kadar kalıcı oluklarını ortaya koyuyor. Polonyalıların çocukları babalarının bu hoyrat tavrını devam ettirebilecekler mi? Bilemiyorum. Benim gördüğüm insanlar çocuklarının, torunlarının geleceğini çok güzel çatır çutur harcıyor.
Yazar: Uğur Tutar
* Resim kaynağı:
S. Solberg J., CC BY 3.0, https://commons.wikimedia.org/w/index.php?curid=2142538

Yorumlar
Yorum Gönder